ÇOMÜ'den tepki çeken sözler için açıklama

ÇOMÜ'den tepki çeken sözler için açıklama
ÇOMÜ İlahiyat Fakültesi Dekanlığı, ÇOMÜ TV'de katıldığı bir programda 1924 yılında Çanakkale ve Bursa'daki bazı camilerin genelev olarak kullanıldığını iddia eden ÇOMÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Abdullah Akın'ın sözlerinin Türkiye genelinde büyük tepki toplamasının ardından bir açıklama yayımladı."Son günlerde ulusal ve sosyal medyada fakültemizin adının geçmesi ile ilgili olarak; Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlâhiyât Fakültesi olarak ilke, prensip ve düsturlarımızı buradan tekrar hatırlatmakta yarar görüyoruz" başlığıyla yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:"1- Gerek klasik tarih, gerekse yakın tarih ile ilgili kişisel görüşlerini ortaya koyan öğretim elemanlarının görüşleri, fikirleri, yorumları ve yaklaşımları tamamen ve hususi olarak kendilerini bağlar ve ne kurum olarak, ne de akademik çerçeve olarak akademisyenlerimizin görüşlerinin ifadesi olarak değerlendirilemez; ne kurum, ne de öğretim elemanları olarak kimsenin iddialarının “savcılığı”nı üstlenecek durum ve konumda değiliz;2- Akademisyenlik her şeyden ve her durumdan önce “ön kabul”lerden soyutlanmayı ve ortaya atılan iddiaların delillendirilmesini ön şart kabul eder. Bu da iddia sahibini / sahiplerini bağlar ve iddialar delillendirilinceye dek, ortaya atılanlar ancak şahsî, sübjektif, indî ve tek taraflı görüş, fikir, yorum ve yaklaşım olarak kabul edilirler;3- Akademik iklim; düşünce üretimi, fikir yürütme, perspektif ortaya koyma gibi hususlarda kontrol, teftiş, hegemonya ve “yapılması-yapılmaması gerekenler” şeklindeki despotik tutum ve refleksleri yadsır ve reddeder. Bu bağlamda kimlerin neler konuşacağı, nasıl ve ne tarz görüşler ortaya atacağı gibi hususlar bu iklimin dinamitlenmesi olarak kabul edilmesi gerektiğinden, kişilerin değişik ortamlarda dile getirdiği iddialar, görüşler, yorumlar, hatta “safsatalar” bile korunması gereken bu iklimin bir gereği olarak görülmelidir. Bununla birlikte kişi/ler, ortaya attıkları iddialar ile ilgili olarak şahıslar ve/ya hukuk açısından sorumlulukları kendilerini bağlar ve kurumsal olarak herhangi bir sorumluk ve savunma yükümlülüğünü baştan ve ilkesel olarak reddederiz."ABDULLAH AKIN NE DEMİŞTİ?Çanakkale'nin haftalık yayımlanan Aynalı Pazar gazetesinin manşetinde yer alan habere göre; Abdullah Akın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Eş Başkanı olduğunu açıkladığı Büyük Ortadoğu Projesinin Sevr Antlaşması olduğunu açıkladı. Akın Sevr Antlaşması ile Büyük Ortadoğu Projesini ve 15 Temmuz Darbe girişimini birbirine bağlayarak; “Bizler Çanakkale Savaşından zaferle çıkmamıza rağmen Sevr'i imzalattılar. Aslında Sevr Planı Büyük Ortadoğu Planıydı yani İsrail'in bugün yapmak istediği idi. Dedelerimiz bu planı 15 Temmuz'da olduğu gibi bozdular. Savaşarak, tencereyle tavayla bu Fransızları, İngilizleri yurttan atarak, paçavra gibi Sevr'i attılar. Ancak bize daha büyük bir hamle yaptılar Lozan'ı imzalattılar” dedi.“LOZAN İKİNCİ SEVR PLANIDIR”Akın; “Lozan'ı imzalattılar. Bu da ikinci Sevr Planı oldu. Bugünlerde bazı kesimlerden Lozan, Özgürlük Belgesi, Lozan Türkiye'nin kurtuluş senedi olarak bahsedenleri duyuyorum. Bizim dedelerimiz bu topraklara düşman ayak basmasın, ezanlar dinmesin, bayraklar inmesin diye mücadele ettiler” ifadelerini kullandı.“BÜYÜK KASAP KANCALARIYLA BUNLARI AÇTIĞIMIZ ÇUKURLARA ÇEKTİK, YARALI OLANLARI GÖMDÜK”Abdullah Akın programda Çanakkale Savaşları esnasında şehit olmuş askerler arasında yaralıların da bulunduğunu ve bu yaralı Türk askerlerinin de canlı canlı şehitlerle birlikte gömüldüğünü iddia etti. Akın; “19 Mayıs 1915 gecesi biz burayı savunurken resmi rakamlara göre söylüyorum; bir gecede 51 subay, bunları askeri kaynaklardan söylüyorum. 3369 er şehit verdik bir gecede ve 97 subay ile 9487 askerimiz yaralandı. Toplamda 9584 yaralımız iki siper arasında 4 gün boyunca kaldı. Sıcak aylardan bahsediyorum. 9584 yaralı kardeşim bir bardak su verin diye haykırdılar bizler siperden çıkamadık. Çanakkale koktu. İki taraftan beyaz bayrak çıktı, 8 saatte bunlar kontrol edilecek. Ortada 16 bin şehit ve yaralımız var. Mümkün olmadı, iki tarafın anılarında yazıyor. Büyük kasap kancalarıyla bunları açtığımız çukurlara çektik, yaralı olanları gömdük” iddiasında bulundu.YARALI ASKERLERİN CANLI CANLI GÖMÜLMESİNİN KAYNAĞI ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ İDDİASIİlahiyatçı Akın şehitlerle birlikte binlerce yaralının da canlı canlı gömülmesinin kanıtı olarak ise Çanakkale Türküsü'nün günümüze uyarlanmış sözleri arasında geçen “Ölmeden mezara koydular beni” ifadelerini kanıt olarak gösterdi. Akın şu ifadelerini kullandı:“Onun için de bu türkü yazıldı. Bu hazin bir türküdür; Çanakkale İçinde Vurdular beni, ölmeden mezara koydular beni. Bunun sebebi budur yani. Hakikatten biz canlı canlı dedelerimizi gömdük.”Akın konuşmasının devamında Lozan Antlaşmasının 129 maddesi ile İngilizlere Anzak Koyu'nda anıt mezar yapılması için tahsis edilen yerleri toprak kaybı olarak nitelendirdi. Lozan ile sadece Arı Burnu değil birçok yer verildiğini ifade eden İlahiyatçı Abdullah Akın, Musul ve Kerkük'ün de bu antlaşma ile birlikte verildiğini söyledi.“HİLAFETİN KALDIRILMASI LOZAN'IN GİZLİ ŞARTLARINDANDI”Akın programda Lozan Antlaşmasında gizli maddeler olduğunu söyledi. Bu gizli maddelerin etkilerinin bir tanesinin de halifeliğin kaldırılması olduğunu ileri süren Abdullah Akın “Mutlaka duymuşsunuzdur, Lozan'ın gizli maddeleri var. Bu gizli maddelerin yansımalarından bahsedeyim. 3 Mart 1924 halifeliğin kaldırılması. Çok önemli bu Halifelik 1924 yılında kaldırılıyor, Lozan Antlaşmasını biz Temmuz 1923 de imzalıyoruz. Ankara 2-3 ay sonra 13 Ekim 1923 başkent oluyor. 1924 Martında da halifelik kaldırılıyor. Bunlar hiç tartışılmadan meclise hiç sunulmadan otomatik onaylanan yasalardır. Peki İngiltere Lozan'ı ne zaman onaylıyor? 16 Temmuz 1924'te bir yıl sonra çünkü İngiltere'nin bir şartı var halifelik kalkacak” ifadelerini kullandı.“ONUN İÇİN BAŞKANLIK TÜRKİYE İÇİN ÖNEMLİDİR”Halifeliğin kaldırılması üzerinden Başkanlık Sistemine geçen İlahiyatçı Abdullah Akın sözlerine şöyle devam etti: “İngiltere hala Kraliçe ile yönetiliyor. Hala kraliçenin birçok sömürgesi vardır. Amerika Başkanlık ile yönetiliyor. Onun için Başkanlık Türkiye için önemli bir nokta oldu. Bunu yapanlardan Allah razı olsun, bunu kendi çıkarları için kimse yapmıyor. Bu ileride Türkiye'yi çok ileri bir seviyeye taşıyacak önemli ayaklardan biri oldu. Halifelik çimentoydu, tüm dünya Müslümanlarının tanıdığı bir referans müessesiydi. Vatikan da Papa neyse; Osmanlıda halifelik oydu. İngiltere'nin Hint sömürgelerinde Pakistan'da, Bangladeş'te 300 milyon Müslüman vardı. Bunlar halifeden bir emir bekliyorlardı. Bu Müslümanlar Kurtuluş Savaşında bize para gönderdiler, gelip Çanakkale'de bizimle savaştılar. Bu bağın kopartılması için halifelik kaldırıldı.”ÇANAKKALE VE BURSA'DA GENELEV OLARAK KULLANILAN CAMİLER İDDİASIÇanakkale ve Bursa'da camilerin genelev olarak kullanıldığı iddiasını da ortaya atan İlahiyatçı Yrd. Doç. Dr. Abdullah Akın; “Daha enteresan 12 Haziran 1924. Camiler kapatılıyor düşünebiliyor musunuz? Camiler satılıyor. Çok özür diliyorum Çanakkale ve Bursa'da genelev olarak kullanılan camiler var. Ahır olarak kullanılan camiler var. Türkiye'de, Camiler kapatıyorlar müessese olarak” ifadelerini kullandı.“BİRLEŞMİŞ MİLLETLERE KABULÜN ŞARTI EZAN'IN TÜRKÇELEŞTİRİLMESİYDİ”Konuşmasının devamında Harf İnkilabı ile bir gecede Türk halkının cahil bırakıldığını ileri süren Akın, ezanın Türkçeleştirmesi ile ilgili de şaşırtıcı açıklamalarda bulundu. Akın; “Ezan Türkçeleştirildi. 18 Temmuz 1832 (Kendi ifadesi) birkaç şeyle bunu toparlayayım. 1932 18 Temmuz sabahı burada Ezan Türkçeleştiriliyor aynı günün akşamı burada akşam Amerika'da sabah oluyor. Bizi orada Birleşmiş Milletlere kabul ediyorlar. Bunun şart Ezan'ın Türkçeleştirilmesi idi. Çünkü Ezan'ı Türkçeleştirdiler, camileri kapattılar. Harf devrimi yaptılar bizi güya 600 yıllık Osmanlı anayasasından, milleti bir arada herkesin hakkını vererek yaşatıldığı bir kanunundan kopardılar. Bize bir İsviçre medeni kanunu, bir Alman Ceza Kanunu, bir İtalyan kanunu verdiler. Başımıza bir şapka, ayağımıza bir pantolon giydirdiler, güya medeni olduk” dedi.15 TEMMUZ'U LOZAN'A BAĞLADIAyasofya'nın müzeye çevrilmesini de Lozan'ın şartlarına bağlayan Abdullah Akın, Lozan ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi Mütarekesi ile bizlere çorak bir toprak kaldığını söyledi. Akın şunları kaydetti: “Fakat 1 Şubat 1935 çok, çok önemli. Ayasofya'yı müzeye çevirdiler. İstanbul'u Ankara'ya taşırsan, Ayasofya'yı müzeye çevirirsen ne olur? 1453'ün bir gün öncesine dönersin. Çünkü o zaman da İstanbul Payitaht değildi, Ayasofya'da cami değildi. Ve evet dediler ki; ‘Artık Lozan tamamlandı.' Ayasofya Müze olduktan sonra. Montrö Boğazlar meselesi de büyük bir aldatmacadır. Çanakkale ve İstanbul Boğazı'nın her iki tarafında 10'ar km alanda bir tane asker bulundurma hakkına sahiptik. Uluslararası bir su haline getirdiler burayı. İşte Lozan'dan bize çorak bir toprak parçası bıraktılar. Her şeyimizi aldılar. Şöyle çizin bir haritayı; üst tarafta doğalgaz, alt tarafta petrol ortada çorak bir arazi var. Ne bir petrolümüz, ne doğalgazımız ne bir fabrikamız var. Dediler ki ‘İstanbul'u da bir gün alacağız, orada da geçici kalıyorsunuz' ne gündü İstanbul'u geri alma günleri 15 Temmuz günüydü. 15 Temmuz'da İstanbul'u da bizden alıyorlardı bu halk ferasetini kullandı. Sokağa çıktı, tankları durdurdu. Allah'ın yardımı oldu.”
Yorum Yazın