CHP’li Erkek: “Saray iktidarı memleketi batırdı”
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek, TBMM Genel Kurulunda bütçe üzerine yaptığı konuşmada Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati'nin kardeşinin yaptığı faiz yorumuna tepki gösterdi. Asgari ücret politikasını da eleştiren Erkek, "Yoksul Afrika Kıtası'nda, Mali'de, Tanzanya'da asgari ücret 200 dolar. Orta Asya Türki Cumhuriyetlerinde ortalama 400 dolar. Bugün Türkiye'de 190 dolar, yarın belki 150 dolar olacak" de
CHP’li Erkek’in konuşması meclis tutanaklarına şu şekilde yansıdı:
“SARAY İKTİDARI MEMLEKETİ BATIRDI”
“Değerli milletvekilleri, bu kürsüde her zaman gayet açık ve net konuşmamız gerekiyor, gerçeği ifade etmemiz gerekiyor; ben de gayet açık ve net söylemek istiyorum: Bugün, maalesef, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi ve saray iktidarı memleketi batırdı. Evet, gerçek bu; memleketi batırdınız. Tarihin en ağır ekonomik buhranıyla toplumu karşı karşıya bıraktınız; toplumu büyük bir işsizlikle, derin bir yoksullukla, enflasyonla baş başa bıraktınız. Nasıl olmansın ki? Bakın, yarın Merkez Bankası faizle ilgili bir karar verecek; bugün Hazine ve Maliye Bakanının kardeşi Sayın Seyidullah Nebati açıklama yapıyor "Yarın Merkez Bankasının pas geçmesi gerekir ama benim tahminim, faizi 1 puan indirecekler." diyor. İşte, böyle bir tablo yarattınız maalesef. Bunu söyleyen Hazine ve Maliye Bakanının kardeşi, herhâlde yarın Merkez Bankasının vereceği karar da belli oldu.
“TÜRKİYE FRENİ PATLAMIŞ KAMYON GİBİ UÇURUMA SÜRÜKLENİYOR”
Değerli milletvekilleri, bugün görüştüğümüz bütçenin de bir anlamı kalmadı maalesef. Çünkü saray, yürütme bütçeyi Meclise sunduğunda dolar 9 liraydı, işte bugün 15 liraya dayandı, ek bütçeyi de herhâlde bu arada hazırlıyorsunuzdur. Nasıl bu duruma geldik? Sorun sistemde değerli milletvekilleri. Bakın, bir hatırlatma yapacağım 2014'ten. 12 Mayıs 2014'te bugün de sarayın iktisatçısı olan, Cumhurbaşkanının danışmanı olan Yiğit Bulut ne demiş? "Her vatandaşın varlığı en az 3 katına çıkacaksa başkanlık sistemi olmazsa olmaz ilk şarttır." Ne büyük bir gaflet, ne büyük bir cehalet. Vatandaşın varlığı artmadı ama gerçekten Türkiye'yi yönetenlerin mal varlıkları kaç kat arttı kimse bilmiyor çünkü siyaset bir zenginleşme aracı olmuş, siyasi ahlak maalesef çökmüş. Zaten 2014'te fiilen bu tek adam sistemine geçtiniz. OHAL döneminde OHAL'i fırsat bilip Nisan 2017'de de hukuken geçirdiniz memleketi ve maalesef bu sistemle Türkiye, 83 milyon freni patlamış kamyon gibi uçuruma sürükleniyor.
“İNSANLARIN ALIM GÜCÜ ERİDİ”
Değerli milletvekilleri, bu laflar edilirken, başkanlık sistemi güzellemeleri yapılırken 1 Bulgar levası 1 liraydı, bugün 1 Bulgar levası 8 lira, 8 lira. Memleketi getirdiğiniz hâle bakın. Dolarla maaş almıyor kimse ama vatandaşın aldığı her şey dolara endeksli, her şey. Yoksul Afrika Kıtası'nda, Mali'de, Tanzanya'da asgari ücret ne kadar biliyor musunuz? 200 dolar, yoksul Afrika ülkesinde, Mali'de, Tanzanya'da, Orta Asya'nın Türki Cumhuriyetlerinde ortalama 400 dolar. Bugün Türkiye'de ne kadar? Şu an itibariyle 190 dolar, yarın belki 150 dolar olacak. Siz asgari ücreti arttırın ama önce gerçek tehlike olan enflasyonla, hayat pahalılığıyla mücadele edin, gerçek tehlike o çünkü. Faizle uğraşıyorsunuz ya, insanların alım gücü eridi. Ne diyordu Genel Başkanınız Sayın Erdoğan, taahhüdünüz neydi millete: "2023 yılında kişi başına düşen millî gelir 25 bin dolar olacak." Taahhüdünüzdü bu, taahhüt, söylem değil. Ne oldu, nerelere geldik? Çünkü sorun sistemde. Merkez Bankamızı bile, milletin Merkez Bankasını bile maalesef iflas noktasına getirdiniz ve çok acı bir şey var; bugün ekonomiyi batıranlar, ağır ekonomik bunalımın sorumlusu olanlar, kendi kusurlarıyla bu ekonomik tabloyu yaratanlar, maalesef, bugün sarayın koridorlarında ne diyor? "Ağır ekonomik bunalım sebebiyle OHAL ilan edilebilir, hazırlanın." Neden? Anayasa bu yetkiyi veriyor mu yürütmeye? Kendin batıracaksın, sonra OHAL ilan edeceksin. Neden istifa etmeyi düşünmüyorsun da OHAL'i düşünüyorsun? Sorumlu sensin, ekonomiyi sen batırdın. (CHP sıralarından alkışlar) Öyle diyordunuz ya: "Benim ben bu ekonominin sorumlusu." E, o zaman istifa et, istifa et, memleket seçime gitsin ya da Meclis seçim kararı alsın. OHAL mi seçim mi, olağanüstü hâl mi seçim mi? Hangisi vatandaşın lehine, hangisi? Bakın, burada ifade edildi; anneler, babalar bebek maması çalmaya teşebbüs ediyor marketlerde. Ne kadar acı bir tablo değil mi? 1 liraya ekmek alabilmek için, 1,25 liraya ekmek alabilmek için kilometrelerce kuyrukta emekliler bekliyor. Ağlıyor insanlar, ağlıyor; Türkiye'nin gerçeği bu. Okullarda, sınıflarda açlık sebebiyle bayılan öğrenciler var. Kim bu tablonun sorumlusu, dış güçler mi? Büyüklere masallar, küçüklere gerçekler, ne güzel değil mi? Harika, şimdi de OHAL. Ya, bizim OHAL'e değil demokrasiye, hukuka, özgürlüklere ihtiyacımız var. Bizim OHAL'e değil güven ve siyasi istikrara ihtiyacımız var. Eğer bu bilinçli söyleniyorsa gaflettir, cehalettir, aynı zamanda da Türkiye'ye ihanettir. OHAL'i düşüneceğinize gelin, sandığı getirin, milletten korkmayın.
“GENÇERE BİLE TAHAMMÜLÜNÜZ YOK ARTIK”
Bu sistem demokratik hukuk devletini de çökertti, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi. Öğrenciler cezaevinde, akademisyenler, gazeteciler, siyasetçiler cezaevinde, Boğaziçinde okuyan 2 öğrenci hâlâ cezaevinde. Niçin? Eylem yapmışlar. Ya, gençlere bile tahammülünüz yok artık, gençleri bile terörist yaptınız.
İstanbul İl Başkanımıza -İstanbul'u kaybettiniz ya, nasıl bir kin ve intikamsa- 5 ayrı dosyadan toplam on yıl hapis cezası verildi, Yargıtayda bekliyor. Bu da yetmedi, bugün derdest, devam eden 4 tane soruşturma, 3 tane ceza davası, 3 tane tazminat davasıyla 1 milyon 400 bin lira talep ediliyor. Ya, bu ne korkudur? İstanbul'u kaybettiniz, ilk seçimde ne olacağını da biliyorsunuz, Sayın Genel Başkanınız söyledi. Yalnız değerli milletvekilleri, adalet yoksa akıl vicdana danışmaz, merhamet zihinden uzak durur, uzak.
Bakın, yıl 1998, Genel Başkanınız Erdoğan -dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı- halkı kin ve düşmanlığa tahrikten hapis cezası aldı, Yargıtay onadı, değil mi? Sonra Amerikan Başkonsolosu kendisini ziyaret etti, Amerikan Başkonsolosuyla beraber Türk yargısının kararını eleştirdiler. Biz de eleştirdik; doğru değil. O zaman "Ya, benim yargımın verdiği karardır. Devletimin yanındayım, sorun değil." demedi. Amerikan Başkonsolosuyla birlikte basın toplantısı da yaptı. Tam üç kere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurdu Erdoğan, tam üç kere. Şimdi, bugün ne diyor? "Ben AİHM kararını tanımıyorum, Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum." AİHM kararını da Anayasa Mahkemesi kararını eleştirebilirsiniz, beğenmeyebilirsiniz ama tanımıyorum diyemezsiniz. Tanımıyorum demek hukuk devletini tanımıyorum demektir. Hukuk devletini tanımadığınız zaman işte, böyle bakın; doların hâlini, ülkenin hâlini görün. Dolar 10 lira mı olur diyorduk, şimdi keşke 10 lira olsa diyoruz. Memleketi ne hâle getirdiniz, maalesef.
“AĞIR BİR VESAYETLE KARŞI KARŞIYAYIZ”
Şimdi, daha önce de seçim bildirgelerinizde Erdoğan millete ne diyordu? "Evrensel hukuk, AİHM kararlarına göre reformlar yapıyoruz. Yol haritamız Avrupa kıstasıdır." Nereden nereye? Şimdi Afrika ligi, Orta Asya ligi oldu herhâlde. Değerli milletvekilleri, çok samimi bir şey söyleyeyim, Nobel Barış Ödülü sahibi Elie Wiesel'in sözü bu, güzel bir söz. "Adaletsizliği önleyecek gücümüzün olmadığı zamanlar olabilir ama adaletsizliğe itiraz etmeyi beceremeyeceğimiz bir zaman asla olmamalıdır." Bari itiraz edin, adaletsizlikleri önleyemiyorsunuz, bari itiraz edin ama edemezsiniz çünkü bir gerçek var herkes gibi siz de sarayın vesayeti altındasınız. Ağır bir vesayetle karşı karşıyayız.
“SARAY İKTİDARI İFLAS ETTİ”
Ve tarihten bir ders: Atina kentinin Anayasası'nı ve yasalarını yapan Solon; biliyorsunuz bir devlet adamı ve şair. Atina'dan tiran olmamak için uzaklaşıyor, Mısır'a gidiyor, Kıbrıs'a gidiyor, sonra Anadolu'ya geliyor sonra Sicilya'da bir kent kuruyor. Atinalıları, hemşehrilerini de bu kente taşıyor. Sonra bir bakıyor, aradan zaman geçiyor, kenti yöneten kişi tiran olmuş, bir diktatör olmuş. Atinalılara sesleniyor, şöyle diyor: "Eğer bugün çok sıkıntı çekiyorsanız suçu tanrılarınızın üstüne atıp söylenmeyin. Kendi yaptığınız hatayı kabul edin. Kimilerine o kadar büyük bir güç tanıdınız ki o güçle sizlerin boynuna mutlak itaat boyunduruğunu takmalarına izin verdiniz ve size yalanlar söyleyen bir adamın tatlı sözlerine kandınız, kötülüklerini görmezden geldiniz." 2.500 yıl önce söylenmiş bu sözler, bugün de nedense aklımıza geldi. Buradan söylememiz gerekti. Tarihten güzel bir ders. Değerli milletvekilleri, sistem iflas etti, siz de iflas ettiniz, saray iktidarı da iflas etti. Bunu asla unutmayın.
“BU ADALETSİZ DÜZENİ MUTLAKA DEĞİŞTİRECEĞİZ”
Değerli milletvekilleri, yeni bir sisteme ihtiyacımız var. Güçlü kurallara, güçlü kurumlara, güçlü kadrolara ihtiyacımız var. Gücü bir kişiye bırakırsanız sonuç ortada. Vatandaş kan ağlıyor, kan, sizin yüzünüzden; siz hâlâ bu ucube sistemi dayattığınız ve desteklediğiniz için. Yeni bir sisteme ihtiyacımız var ama hiç kimse merak etmesin, hiç kimse umutsuz olmasın. Bu tek adam sistemini ve bu adaletsiz düzeni mutlaka değiştireceğiz ilk seçimde. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.”
Yorum Yazın