Muharrem Erkek: "Barolar, hukuk devletinin doğal savunucularıdır"
CHP Hukuk Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Çanakkale Milletvekili Muharrem Erkek, TBMM Adalet Komisyonu'nda görüşmelerine başlanan ve Avukatlık Kanunu değişiklik teklifine ilişkin açıklamalarda bulundu. Erkek, "Türkiye'nin bu kadar önemli sorunu varken biz, baro seçimlerine müdahale etmeye kalkıyoruz, baroların yapısına müdahale etmeye kalkıyoruz. Bunu gerçekten yapmayın, bunu bir hukukçu olarak söylüyorum, bunu barolar da istemiyor. Niye bu dayatma? Bu, mesleğe de büyük zarar verir, baroların tarih boyunca yürüttüğü hukukun üstünlüğü mücadelesine de ciddi zarar verir" diye konuştu.
CHP'li Erkek'in açıklamaları, Meclis tutanaklarına şu şekilde yansıdı:
"Avukatlık Kanunu'nda değişiklik yapıyorsunuz. Bu teklif hazırlanırken, Avukatlık Kanunu'nda değişiklik yapan bir teklif hazırlanırken kiminle çalışılması lazım? Doğal olarak barolarla. Ancak baroların yani 80 baromuzdan bir tek baronun dahi bu teklif Meclis Başkanlığına sunulana kadar bilgisi yoktu, bizlerin de yoktu, Adalet Bakanlığının da yoktu. Teklif sunulmadan birkaç gün önce Cumhuriyet Halk Partisiyle de görüşüldü ama bir taslak sunulmadı, sözlü bir görüşme gerçekleşti ve baroların, baro başkanlarının içinde olmadığı bir çalışma şimdi Adalet Komisyonunda, görüşülüyor; baro başkanları da şu anda Meclisimizin Çankaya kapısının önünde, etrafı bariyerlerle çevriliyor. Yani, nasıl bir tablo? Gerçekten anlamak mümkün değil. Ya, büyük bir trajedi, ülkemiz açısından, ülkemiz açısından. Ya, bunu niye yaşıyoruz biz? 50 tane, 60 tane baro başkanı yolun kenarından, kaldırımdan sembolik olarak 200 metre yürümek istedi yine etrafı bariyerlerle çevrildi. Fiilî bir gözaltı gibi. Şimdi yine bariyerlerle çevriliyor etrafları. Biz baro başkanlarımızı Türkiye Büyük Millet Meclisinde ağırlayamıyor muyuz? Ağırlayamıyor muyuz Türkiye Büyük Millet Meclisinde? "Bizi alın, biz üçer baro başkanı Komisyonu takip edelim." diyorlar. Bu nasıl bir anlayış? Yani bu bence aslında demokrasimize, hukuk devletine yapılan çok büyük bir kötülük. Baro başkanlarımız sürekli... Baro başkanları, il protokollerinde yeri olan ve avukatları temsil eder denilen baro başkanlarının etrafı son günlerde, sürekli, bariyerlerle çevriliyor. Gerçekten, ilginç bir tablo.
Şimdi, aslında, yapılması gereken neydi, Adalet Komisyonunun yapması gereken neydi? Vesayet altında hareket etmeden, özgürce, o görüşülecek önergede, alt komisyon önergesinde... Alt komisyon kurulması gerekirdi ve o alt komisyona baro başkanları da çağrılarak, uzmanlarla beraber, konunun gerçek muhataplarıyla beraber son derece sağlıklı bir çalışma yapmaktı. Mutfak alt komisyondur. Asıl yapılması gereken buydu. Bugün, ülkenin, Meclisin yaşadığına bakın. Çok büyük bir ayıp! Çok büyük bir ayıp! Ve bu ayıp kime ait bilmiyorum ama Türkiye böyle bir tabloyu hak etmiyor.
Şimdi, teklif sahiplerini dikkatlice dinledik, ben de dinledim, notlar aldım. Teklif sahiplerini, teklifi savunanları dinleyince şöyle bir ironi yapmak geldi içimden: Şimdi, siyasi partilerde mesela seçimler o kadar demokratik yapılıyor ki kongreler, parti içi demokrasi... Ülkede gerçekten çok ileri bir demokrasi var, hiçbir sorun yok, her şey yolunda bir tek meslek örgütlerinde ciddi sorun var, meslek örgütlerinin seçimlerinde.
Öyle örnekler verildi ki: "Şu kadar avukat sandığa gitmiş, şu kadar oy alınmış..." Son İstanbul seçiminden örnek verelim -Ben Çanakkale Barosu üyesiyim, ondan da örnek vereceğim- son İstanbul Barosu seçiminde 42 bin avukatın, o dönem 42 bindi sayı hızla artıyor bütün barolarda, 26 bini oy kullanmış; çok önemli bir oran aslında. Çünkü avukatların birçoğu baro seçimlerine katılma gereği duymuyor, kendi özgür iradesi. Bir avukata baskıyı kim yapabilir? 26 bin oy kullanılmış, 10 aday varmış, 10 aday, kazanan aday 8 bin oy almış. Bakın, 26 bin oy kullanılıyor, kazanan aday 8 bin oy alıyor, 10 aday var yani yüzde 34. AK PARTİ 2002'de yüzde 34'le Meclisin büyük çoğunluğunu elde etti ve tek başına iktidar oldu. Bakın, şimdi, burada İstanbul Barosu seçiminin meşruiyetini tartışıyoruz. Böyle bir şey olabilir mi?
Yani 2002'de 42 milyon seçmen vardı, 30 milyon kadar oy kullanıldı, 10 milyon oy aldı AK PARTİ, yüzde 34. Şimdi, İstanbul Barosu Başkanı, baktım, yüzde 34'le seçilmiş. Biz, şimdi, burada, Adalet Komisyonunda bunu mu tartışacağız? Ben Çanakkale Barosu üyesiyim, en demokratik seçimler Çanakkale'de Çanakkale Barosunda olur; çarşaf liste olur, bütün avukatlar gelir, özgürce oyunu kullanır, çarşaf liste. Üç dönem AK PARTİ üyesi bir meslektaşım görev yaptı, biz de destekledik, Çanakkale Barosu Başkanlığı yaptı üç dönem, şimdi de Cumhuriyet Halk Partisi üyesi bir meslektaşım üç dönemdir Baro Başkanlığı görevini yürütüyor ama hiçbiri siyasi parti üyeliğini Baro Başkanlığı göreviyle karıştırmadı çünkü barolar siyasetüstüdür; her görüşten, her partiden arkadaşımız yönetimlerde de görev yapar ve biz hep birlikte baro üyesi olarak hukukun üstünlüğü için iktidarlara karşı mücadele ederiz. Şimdi, hani o Anayasa'nın 135'inci maddesini herkes okuyor ya: "Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları" Baroları diğer meslek örgütlerinden ayıran çok önemli bir özellik var, bunu lütfen atlamayalım, barolara kanunun yüklediği bir zorunluluk var. Avukatlık Kanunu'nun 76'ncı maddesi ve 95'inci maddesi ne diyor? "Barolar hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını korumak ve savunmak zorundadır." diyor, bakın, "... zorundadır." diyor, mecburiyet yüklüyor. Diğer meslek örgütleri için, büyük meslek örgütleri için bu bir duyarlılıktır ama barolar için bir mecburiyettir. İnsan hakları ihlallerini kim yapar? İktidarda kim olursa olsun iktidarlar yapar; bütün dünyada da böyledir bu. Şimdi, baroların iktidara muhalefet ettiği için siyaset yaptığı söyleniyor. Baroların görevi bu, iktidarlara karşı, kamu gücüne karşı insan hakkı ihlallerine karşı vatandaşı, bireyi korumak, tarihte de böyle olmuş hep bu. Baroların tarihsel sorumluluğunda da bu böyle. Tarihe bakın; barolar vatandaşları, bireyi hep idareye karşı, kamu gücüne karşı korumuş. Şimdi, Avukatlık Kanunu'nu hepimiz biliyoruz, burada kahir ekseriyetle meslektaşlarımız var, değerli hukukçular var. Avukatlık Kanunu'nun ilk cümleleri nasıl, ilk cümleleri? "Bir kamu hizmetidir avukatlık mesleği. Barolar da kamu hukuku tüzel kişisidir." diyor. Bu çok önemli bir şey. "Bir kamu hizmetidir." diyor ve devamında -ilk cümleleri Avukatlık Kanunu'nun- ne diyor: "Avukat, yargının kurucu unsurudur ve savunmayı serbestçe temsil eder." Bu niye önemli? İdare hukuku niçin var, idare mahkemeleri niçin var? Hukuksuz birçok yargılama oluyor dünyanın her yerinde, bizde de; adil yargılanma hakkı ihlal ediliyor, suçsuz insanlar yıllarca cezaevinde yatıyor. İşte, insanlar, bireyler, vatandaşlar bir hukuksuzlukla, haksızlıkla karşılaştığında kamu gücüne karşı, kamu gücünden çekinmeden kendini serbestçe temsil edecek bağımsız avukatlar isterler. Bu cümleler onun için var. Siz baroları bölerseniz bunu yok edersiniz. Bunu bir avukat olarak, bir hukukçu olarak söylüyorum, siyaseten değil; yok edersiniz. Avukatlar kamu yararı için çalışmayı bırakır ve barolar ayrışır; hatta hatta meslektaşlarımızı, bugün barolar içerisinde hangi siyasi görüşte olursa olsun bir meslektaş dayanışmasıyla hareket eden ve hukukun üstünlüğünü, insan haklarını tarihte olduğu gibi bugün de savunan avukatları birbirine düşman hâline getirisiniz, ayrıştırırsınız, siyasi görüşlerine göre, etnik kökenine göre, mezhebine göre barolar kurulur. İstanbul, Ankara, İzmir'de değil yalnızca, avukat sayıları o kadar hızlı artıyor ki yarın Antalya'da, Bursa'da da yaşarız. Bunu yapmayın, çoklu baro yok dünyada.
Birkaç istisnai örnek verirsek; Tokyo'da, Brüksel'de çok istisnai örnekler, onların da uygulaması çok farklı. Tekli baro esas dünyada da. İspanya'da 83 tane şehir var, 83 tane il barosu var. Burada, daha önce söylendi Almanya'da 28 özerk baro var ve tüm avukatlar bunlara üye olmak zorunda. Avukatlıkla baro bağı çok önemlidir, bunu koparmayın yoksa vatandaşların hak ve özgürlük mücadelesi zayıflar. Vatandaş zarar görür, avukatlar değil.
Değerli milletvekilleri, barolarda çocuk hakları merkezleri var, kadın hakları merkezleri var, doğa hakları merkezleri var. Barolar çok önemli mücadeleler veriyor. İktidarda kim olursa olsun bu mücadeleleri vermeye devam edecek barolar, eğer siz baroları bölmezseniz. Bu tarihte de böyle oldu barolar siyaset yapıyor olarak görmeyin bunu. Barolar görevlerini yapıyor, görevleri var baroların, üstelik kanun yüklemiş bu görevi diğer meslek örgütleri gibi değil. Şimdi, baroları parçalayarak bu mücadeleleri zayıflatacaksınız. Avukatlık mesleğini alçaltmayın; barolar parçalanırsa ,bölünürse, barolar zayıflarsa vatandaş nefes alamaz hâle gelir, bunu yapmayın. Bakın, baro başkanları Çankaya Kapısı'nda ve geliyor hepsi de 80 baro başkanı daha bu teklif somut olarak ortada yokken yazılı açıklama yaptılar "Çoklu baro istemiyoruz, temsilde adaleti yok etmeyin, bu teklifi getirmeyin." diye. 80 baro, Türkiye'deki baroların tamamı. Niye bu dayatma? Neden? Birileri istiyor diye mi? Değer mi bu mesleğe bu kadar zarar vermeye, adalete bu kadar zarar vermeye? Saç ayağı, adaletin saç ayağı, demokrasinin saç ayağı "yasama, yürütme, yargı" zaten, o saç ayaklarını zedeledik, yok ettik. Şimdi, adaletin saç ayaklarını da mahvediyoruz. Zaten, yargıç, savcı konumunda ciddi sorunlar var. Şimdi, kurucu unsurlardan biri olan savunma ayağı da ciddi tehdit altında. Aslında çok örnekler var verilecek seçimlerle ilgili. Ya, gelişmiş demokrasilere bakın, kişi başına düşen millî geliri 50 bin dolar olan ülkelere bakın, hukuk devleti olan ülkelere bakın seçimlerde oy kullanma oranı o kadar düşüktür ki seçmen sandığa gitmeyi bile gerekli görmez çünkü sistem işliyordur. Şimdi, burada vay efendim şu baroda şu kadar avukat oy kullanmış, vay efendim... Ya, bunlar buranın konusu mu? O zaman her hükûmetin meşruiyeti tartışılır burada. Aldığı oy oranına göre, başka şeylere göre. Bizim Türkiye'nin önceliği bu mu? Baroların seçimleri mi? Siyasi partilerin kongrelerinde çarşaf liste mi yapılıyor? Baroların blok listesi tartışılıyor burada. Çanakkale Barosunda çarşaf liste oluyor her zaman ama İstanbul Barosunun, 48 bin avukatın olduğu yerde blok liste yapma gereği olabilir. Siyasi partilerin ilçe kongrelerinde, il kongrelerinde kurultaylarında milyonlarca üye özgürce oy kullanıp yönetimleri mi seçiyor? Ya, burada önce siyaseti demokratikleştirin, önce parti için demokrasiyi tesis edin, önce kendinizi düzeltin sonra baro seçimlerine müdahale edin. Bu, çok büyük bir haksızlık, çok büyük bir çelişki bu. Türkiye'nin ihtiyacı olan önce siyasetin demokratikleşmesi. Şimdi, barolar, bakın, tarih boyunca ve bugün de hukukun üstünlüğü ve insan hakları mücadelesine devam edecek. Zayıf, her zaman eşitlik ve adalet ister ama kuvvetlinin umurunda değildir bu. Onun için barolar çok önemlidir, avukat çok önemlidir. Şimdi, baroları parçalayacağız, böleceğiz, baroları zayıflatacağız bununla nasıl bir sonuç elde edeceğiz? Uzun uzun anlatmaya gerek yok bunu aslında burada bulunan herkes biliyor. Meslek etiğini de yok ederiz değerli meslektaşlarım, meslek etiği kaybolur. Baroya üye olan avukatlar hem o baronun gücüyle müvekkillerini serbestçe temsil eder -mahkemelerde- hem de meslek ahlakına yasaya aykırı hareket ettiği zaman barosunun kendisini cezalandıracağını bilir. Şimdi ne olacak? Ben meslek etiğini bir tarafa iteceğim, ne olacak? Barom müdahale ettiği zaman istifa ederim o barodan, geçerim diğer baroya. Meslek etiğini yok ederiz, meslek disiplinini yok ederiz. Bu çoklu baro gerçekten adalete bir ihanet bence, bakın, adalete ihanet bu, mesleğe de. Bunu yapmayın lütfen. Bunun o kadar çok ki vereceği zararlar bu mesleğe. Şimdi asıl siyasi enstrüman o zaman olacak barolar. Sosyal demokrat baro olacak, milliyetçi baro olacak, Alevi baro olacak, Sünni baro olacak, işte, AK PARTİ'ye yakın baro olacak, Cumhuriyet Halk Partisine yakın baro olacak. Asıl o zaman siyasi enstrüman hâline gelecek barolar. Bizim derdimiz baro başkanları çıkıp da bizden yana tavır koysun, ondan yana tavır koysun değil ki, hukukun üstünlüğünden yana tavır koysun. Bugün ülkemizde kuvvetler ayrılığında ciddi sorun yaşanıyorsa, demokratik hukuk devleti standartlarında ciddi sorun yaşanıyorsa tabii ki barolar tavır koyacak. İktidarda yarın siz değil, biz olsak yine koyacak sorunlar devam ettiği sürece. Bunları hep birlikte aşmamız gerekiyor. Kamu kurumu, kamu hukuku tüzel kişileri bölünmez. Bir ilde 2 defterdar, 2 vali olur mu? 2 baro başkanı da olmaz. Bu doğru bir şey değil.
Şimdi, temsilde adalet kısmı. Asıl şimdi temsilde adaleti yok ediyorsunuz. Bir arkadaşımız söyledi, dedi ki: "İstanbul, Ankara, İzmir -3 büyükşehir- bir araya geliyor, delegenin yüzde 40'ına hâkim." E İstanbul, İzmir, Ankara avukat sayısının yüzde 55'i. 135 bin avukat var Türkiye'de, yüzde 55'i bu 3 şehirde, tabii ki delegenin yüzde 40'ını temsil edecek.
Bakın, şimdi siz ne yapıyorsunuz, neyi getiriyorsunuz? Örnek verildi biraz önce. 4.900 üyesi olan Antalya Barosu da 4 delegeyle temsil edilecek Barolar Birliği seçiminde, 50 üyesi olan bir il barosu da 4 delegeyle seçilecek; bu, temsilde adalet mi? İstanbul ilinin 98 milletvekili var Parlamentoda, İstanbul ili 98 milletvekiliyle temsil ediliyor Parlamentoda. Kırıkkale ilimiz kaç milletvekiliyle temsil ediliyor? 3 milletvekiliyle. 31 katı, 32 katı. Hayır, o zaman Anadolu'nun o illeriyle milletvekili sayısını da dengeleyin. Böyle bir şey olur mu? 48 bin avukatın olması avukatların sorunu değil ki. Türkiye'yi yönetenlerin, bugüne kadarki iktidarların sorunu büyükşehirlerde avukatlar yoğunlaşmışsa. Tabii ki İstanbul'un 98 milletvekili olacak çünkü orada milyonlarca seçmen var. Demokrasi, temsilde adalet. Yani 48 bin üyesi olan bir baronun tabii ki delegede ağırlığı olacak. Şimdi siz ne yapıyorsunuz? Temsilde adaleti tümüyle yok ediyorsunuz, tümüyle. O zaman demokrasi kalmıyor ki. Barolar bugün, en demokratik seçimlerin yapıldığı yerler Türkiye'de. Siyasi partiler kendi içlerinde yaptıkları seçimlere baksın. Adaylar çıkabiliyor mu? AK PARTİ'nin 10 milyon üyesi var, 8 milyon üyesi gidip oy kullanıp mı Genel Başkanını seçiyor? Yani önce kendimizi düzeltelim, sonra meslek örgütlerini eleştirelim. Haksızlık yapıyoruz, burada meslek örgütlerinin seçimlerini tartışıyoruz, eleştiriyoruz. Kendi seçimlerimize de bir bakalım o zaman.
Şimdi, çok notum var ama tamamlayacağım; çok vakit almayayım, geç de oldu. Asıl önceliğimiz, burada meslektaşlar olarak yapmamız gereken ne, biliyor musunuz? Bir ülkede adil yargılanma olup olmadığını anlamak için, adaletin olup olmadığını anlamak için duruşma salonlarına bakmak lazım, bunu hukuk profesörleri de söylüyor. Bugün, duruşma salonlarında avukat ile müvekkili yan yana dahi oturamıyor. Yan yana oturamıyor, düşünebiliyor musunuz?
1990 yılında Almanya'ya gittim, dayımın yanına. Orada, Düsseldorf'ta, eyalet başkentinde, bölgesel yüksek bir mahkemede duruşma izlemeye gittim, hukukçu olarak, hukuk öğrencisi olarak merak ettim yani. Baktım, büyük bir salonda avukatlar ile müvekkilleri, hepsi yan yana oturuyor. Biz 2020'de hâlâ daha... işte Silivri'de gidin mahkemelere veya Çağlayan'da gidin ağır ceza mahkemelerine müvekkil, sanık orada etrafı çevrilmiş kolluk gücüyle, avukatı orada, bir tanık dinleniyor, avukatıyla belki tanığa bir soru soracaklar, müzakere yapması lazım nasıl konuşacak? Önce bunları halledelim, bunları halletmek kanun işi de değil. Yani duruşma salonlarında kimin nerede oturacağını halletmek Adalet Bakanlığının bir işi, bir yazı. Kanunda bunun bir dayanağı yok çünkü. Gelin avukatları, baroları çok düşünüyorsak silahların eşitliğini sağlayalım. Yargının 2 kurucu unsuru olan iddia makamı ile savunma makamı arasındaki eşitliği sağlayalım. Bunu da yapmak için kanun değişikliğine gerek yok. Türkiye'yi yöneten siyasi irade bunu istese bir dakikada yapar, bir dakikada. Önce duruşma salonlarını düzeltelim. Grup sözcümüz söyledi, hukukçu olmayan, hukuk fakültesi dekanları var.. Gelin, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yapısını değiştirelim. Yürütmeyi tahakkümünden çıkaralım. Bağımsız ve tarafsız yargıyı nasıl tesis edeceğiz.
2010 yılında ne oldu? 2010 yılında güzel maddelerle süslenmiş bir Anayasa değişikliği paketi sunuldu. Paketi inceleyen Macar bir hukuk profesörü şöyle bir deyim kullanmıştı: "Bu paketin içinde soğanın cücüğünü göstermiyorlar." Soğana benzetmişti paketi. Soğanın cücüğü o zaman HSYK'ydı. Soğanın cücüğü Hâkimler ve Savcılar Kurulu "Anayasa Mahkemesi" demişti. Evet, doğruydu tespit. Sonra ortaya çıktı, amaç yargıyı ele geçirmekti. Yargı ele geçirildi, sonra ne oldu? 2010 referandumuyla yargıyı ele geçirenler daha sonra hâkim savcı işini hallettikten sonra 2012-2013 gibi bu çoklu baro projesini getirmek istediler. Şimdi, tekrar bu proje önümüzde. Niçin? Bu doğru bir şey değil ki çoklu baro. 5 bin avukata 1 delege olur mu? Ben, Çanakkale barosunun üyesiyim. 600'e yakın avukat var bizim ilimizde. 5 bine yakın avukatı olan Antalya ile benim delege sayım aynı olacak. Şimdi, bu demokrasi mi? Tam aksine, demokrasiyi yok ediyorsunuz. Bu, tarihe not düşer. Böyle bir teklife "Evet." demeyin. Baskı nereden gelirse gelsin bunu reddetmek lazım. Yapmamız gereken, hukuk devletini tesis etmek, bağımsız ve tarafsız yargıyı tesis etmek. Bunun yolu da Hâkimler ve Savcılar Kurulunun -Anayasa değişikliği yapması lazım bu Meclisin- üyelerini birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılar ve yüksek yargı mensupları seçsin. Niye yürütme seçiyor, neden? Yargıtay üyelerinin tamamını Hâkimler ve Savcılar Kurulu seçiyor, Danıştayın dörtte 3'ünü Hâkimler ve Savcılar Kurulu seçiyor. Yani Hâkimler ve Savcılar Kurulunu ele geçiren iktidar bütün yargıyı ele geçiyor, hangi iktidar olursa olsun. Tarihte de böyle bu, bugünün dünyasında da böyle, yargıyı ele geçiren iktidarlar hukuk devletini yok ediyor. Bugün onun için adalete olan güven yüzde 20'lere kadar düşmüş. Çok kötü bir şey bu vatandaşlar için. Sokakta hangi vatandaşa sorarsanız sorun adalete güvenmiyor çünkü ekmek çalan çocuk ile ihaleye fesat karıştıranın kanun önünde eşit olmadığını görüyor veya barakada yaşayan ile sarayda yaşayanın. Eşitlik yok, kanun önünde eşitlik yok. Bunu görüyor vatandaş. Adalet olmadığı için, hukuk devleti olmadığı için...
Şimdi, Türkiye'nin bu kadar önemli sorunu varken biz, baro seçimlerine müdahale etmeye kalkıyoruz, baroların yapısına müdahale etmeye kalkıyoruz. Bunu gerçekten yapmayın, bunu bir hukukçu olarak söylüyorum, bunu barolar da istemiyor. Niye bu dayatma? Bu, mesleğe de büyük zarar verir, baroların tarih boyunca yürüttüğü hukukun üstünlüğü mücadelesine de ciddi zarar verir.
Değerli meslektaşlarım, barolar nedir, biliyor musunuz? Barolar, hukuk devletinin doğal savunucularıdır, koruyucularıdır; ben öyle görüyorum, çoklu baro, baroları bölmek bunu zedeler, bunu yok eder ve bu en büyük tehlikedir."
Yorum Yazın