Biz mutlu olmazsak, şehirdekiler de mutlu olmaz
Ülkemiz şüphesiz büyük bir ekonomik krizin pençesinde. Ürün fiyatlarındaki korkunç artışa paralel olarak alım gücümüz her geçen gün azalırken, köylerde de durum pek farklı değil. Nitekim köylerde üretimin azalması, fiyat pahalılığı olarak karşımıza çıkıyor. Biz de hem bu konuyu gündeme getirmek hem de köylülerin sorunlarını ilk ağızdan dinlemek üzere geçtiğimiz Salı günü merkeze bağlı Serçeler köyündeydik.
Arazi yapısı ve sulama sıkıntısı nedeniyle geçimlerini büyük oranda hayvancılık yaparak sağlıyor Serçeler köyü sakinleri. Teravih namazı sonrası köy kahvehanesinde mikrofonu uzatıp, sözü kendilerine bırakıyoruz. En büyük sorunlarını, deyim yerindeyse ‘bermuda şeytan üçgenini’ andıran mazot, gübre ve yem fiyatlarındaki pahalılık oluşturuyor. Kısa süre içinde iki, üç hatta dört kat artan fiyatlar karşısında deyim yerindeyse sudan çıkmış balığa döndüklerinin altını çiziyorlar.
Birçoğu, gübre fiyatlarının katlanarak artması neticesinde ekim öncesi toprağın ihtiyaç duyduğu besin maddelerini bir arada bulunduran alt gübreyi arazisine atamamış. Ekilen ürünün sapa kalkma döneminde araziye atılan üst gübreyi de kısmen kullanabilmişler. Hal böyle olunca ürün verimliliği azalmış. Kısacası, satış yapmaktan çok, kendilerine yetecek kadar üretme yoluna gitmişler.
Yem fiyatları da köylü nezdinde bir dokun, bin ah işit seviyesinde. Fahiş zamlar dolayısıyla hayvanlarına verdikleri yem miktarında zorunlu olarak azaltma yoluna gitmişler. Bu da hayvanların süt verimliğini neredeyse minimuma indirmiş. Bir köylü, keçilerinden 300 kilo süt elde ettiğini ancak yemden kısmaya başladığı günden bu yana süt miktarının 100 kiloya kadar düştüğünü belirtiyor. Karkas et miktarı da yüksek yem zamlarından nasibini almış. Hayvanlar yeterince beslenemeyip, istenilen kiloya gelmediği için köylü umduğunu bulamıyor. Burada bir parantez daha açalım. Köylüler adeta ölü fiyattan hayvanlarını satın almak isteyen kasaplar ve aracılardan yaka silkmiş durumda. Hayvanın yetiştirilme ve bakım sürecinde büyük sıkıntılarla boğuştuklarını belirten Serçeler köyü sakinleri, yok fiyattan kendilerinden satın alınan hayvanların kasap tezgahlarında fahiş kârla satılmasına tepki gösteriyor. Sözün özü, köylünün, üreticinin kazanacağı yerde, aracılar ile kasaplar voleyi vuruyor.
Gelelim köylünün canını en çok yakan mazot meselesine… Zira traktörün kontağını çeviremedikten sonra ne yapılsa boş. “Mazot sorunu hallolsun, gerisi kendiliğinden hallolur” diyor köy muhtarı Mehmet Ali Uzun. Çünkü mazot maliyetleri köylünün belini ciddi anlamda bükmüş durumda. Üstelik mazotun zamlanması, taşıma maliyetleri göz önüne alındığında, her şeyin zamlanması anlamına geliyor.
Bu üç temel soruna değindikten sonra gelelim devlet destekleri meselesine. Köylünün destekler noktasında iki sitemi var. Birincisi, desteklerin yetersiz oluşu. İkincisi ise, söz konusu destek ödemelerinin, köylünün en çok ihtiyaç duyduğu dönemde yapılmayışı.
Köylülerin beklentilerini maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz.
1- Mazot (en öncelikli), gübre ve yem noktasında devlet destekleri mümkün olan en kısa sürede artırılmalı, bunların yanı sıra üretim kapasitesinin yükseltilmesi noktasında kendilerine çeşitli kolaylıklar sağlanmalı. Destekler mutlaka zamanında yapılmalı.
2- Aracılar ve satıcılar denetlenerek köylülerden yok fiyattan alım yapılmasının önüne geçilmeli. Yani işin tüm kahrını çeken köylülerin emeğinin karşılığı hakkıyla teslim edilmeli.
3- Serçeler köyü özelinde bir istekleri daha var köylülerin. Muhtar Mehmet Ali Uzun şöyle açıklıyor: “Bir gölet talebimiz var. Yeri ve projesi hazır. Yapıldığı taktirde sulama sıkıntımız tamamen çözülmüş olacak. Dolayısıyla bizler de köyümüzde her türlü ekim, dikim faaliyetlerini yapabileceğiz. Bununla alakalı Bülent Bey ile (AK Parti Grup Başkanvekili ve Çanakkale Milletvekili Bülent Turan) görüştüm. Kendisi bize söz verdi.” Bu vesileyle biz de köylülerin bu talebini Sayın Turan’a iletmiş olalım.
Serçeler köyünden ayrılırken huzursuzluk kaplıyor içimi. Köy kahvehanesine çöken karamsar havadan, köylerin eski kalabalığından uzaklaşıp tenhalaşmasından etkilenmemek mümkün değil çünkü. Tam o esnada, dışarıya çıkmak için kapıya yöneldiğim sırada arkamdan seslenen ve sonradan yaşının 72 olduğunu öğrendiğim yaşlı amcaya kulak veriyorum: “Biz artık geldik geçiyoruz oğlum. Eskiden de çok kazanmıyorduk belki ama mutluyduk. Şimdi mutlu da değiliz. Biz mutlu olmazsak, şehirdekiler de mutlu olmaz.”
“Haklısın amca” diyebiliyorum sadece…
Sizce de haklı değil mi?
Hepinize sağlıklı günler dilerim…
* Serçeler köyündeki söyleşimizi izlemek için tıklayınız...
Yorum Yazın