Metin Koç

Metin Koç

Mail: [email protected]

Daha hangi felaket bizi birleştirecek?

Daha hangi felaket bizi birleştirecek?

Depremde olmuyor, yangında olmuyor, selde olmuyor, karda olmuyor, kısacası olmuyor da olmuyor. Hiçbir doğal afette bir olmayı, birlik olmayı başaramıyoruz. Yaraları sarmanın derdine düşmek yerine, mağduriyetleri gidermeyi öncelemenin yerine, karpuz gibi ortadan ikiye ayrılıp siyasi tartışmaların içinde buluyoruz kendimizi. Kimi iktidarı suçluyor, kimi muhalefeti suçluyor, kimi yerel yönetimleri suçluyor, kimileri de devlet kurumlarını hedef alıyor.

Alın size son örnek… İstanbul’da yaşanan kar felaketi. Binlerce insan dondurucu soğukta araçlarıyla yollarda mahsur kalıp, aç susuz vaziyette saatlerce kurtarılmayı bekledi. Yardımdan ümidi kesen bazı vatandaşlar da kara saplanan araçlarını yol kenarlarında bırakıp başlarının çaresine bakmaya çalıştı. Yaşanan doğal afetti ve önlemler de maalesef yetersiz kalmıştı. Yine İstanbul’da 2017 yılında yaşanan büyük kar felaketinin göbeğinde 7 aylık hamile eşi mahsur kalan biri olarak insanların o an neler yaşadığını çok iyi anlayabiliyorum. O dönem İstanbul-Avcılar’da yaşıyorduk. Beylikdüzü’nde çalışan eşim, yarım saat içinde kenti esir alan kar yağışı nedeniyle 10 dakikalık yolu gelememiş ve kara saplanan servis aracında mahsur kalmıştı. Üstelik karnı burnunda hamileydi ve yanında yine hamile olan mesai arkadaşı vardı. Ailesi kendi imkanlarıyla bir kepçe bulmuş ve eşimle arkadaşını kepçenin ucuna bindirerek güç bela evlerine götürmüştü. Geceyi orada geçirmek zorunda kalmıştı. Yaşananları düşünebiliyor musunuz? Bazen afetler karşısında çaresiz kalabilirsiniz. Bu gayet olağan bir durumdur. Tam 5 yıl sonra İstanbul korku filmini andıran kar felaketini bir kez daha yaşadı. Belediye yönetimleri farklıydı ancak yaşananlar üç aşağı beş yukarı aynıydı.

Peki sonrasında neler oldu? Mesela yine adeta ata sporumuz haline dönüşen siyasete alet edildi. İktidar, yerel yönetimi yani CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni suçladı. Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu çıktı iktidarı suçladı. AK Parti, CHP’yi hedef aldı; CHP, AK Parti’yi suçladı. Sosyal medyada her iki tarafın trolleri ortalığı birbirine kattı. Bu tarz doğal afetlerin oluşturacağı zararı minimuma indirmenin yollarını aramak yerine, karşılıklı suçlamalar havada uçuştu. Ya insan karşılıklı bari bir geçmiş olsun der. Ortak bir masa etrafında buluşup kriz değerlendirmesi yapmak bu kadar mı zor? Bu kadar medeniyetsiz bir toplum muyuz biz?

Karadeniz’de sel felaketi oldu 100’e yakın vatandaşımızı kaybettik siyasi kavgalar çıktı, Muğla’da çıkan ve ülke tarihine geçen orman yangınlarında bölgenin neredeyse tamamı yandı yine siyaset, Elazığ’da İzmir’de büyük depremler oldu, yüzlerce insanımız can verdi, beklendiği üzere yine iktidarla muhalefetin kavgalarına tanıklık ettik. El insaf be kardeşim! Kusura bakmayın ama, ülkemizde siyaset bu şekilde yapıldığı müddetçe bizim birbirimizi yememiz çok normal.

KONULAR-FİKİRLER

Son dönemde tartışılan bazı konular hakkında müsaadenizle ben de fikirlerimi belirteyim.

Ekrem İmamoğlu’nun yemek meselesi: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, kentte kar esareti yaşandığı sırada Birleşik Krallık Büyükelçisi ile yemek yemiş. Olabilir, yiyebilir. Ama keşke başka bir zamanda yeseydi. Sayın İmamoğlu konuya ilişkin savunmasında, yemeğin tarihini 25 gün önceden kararlaştırdıklarını belirtiyor. Pek ala erteleyebilirdi ve sayın büyükelçi bu davranışı çok normal karşılayabilirdi. Çünkü ortada büyük bir doğal afet söz konusuydu. Bir de medyaya yansıyan görüntülerde, İmamoğlu’nun restorana geldiği sırada içinde bulunduğu aracın önünde bir kar küreme aracının olduğu görülüyor. Yani kar küreme aracı önden yolu açıyor, arkadan da İmamoğlu’nun aracı geliyor. Birincisi o kar küreme aracı babanızın malı değil. İkincisi o araç, sizin restoran yolunuzu açmakla değil, yollarda mahsur kalan araçların yolunu açma yükümlü. İnsanlar böyle afet durumlarında tepedeki yöneticiyi, işinin başında görmek ister. Bunu istemek de en doğal hakkıdır.

AK Parti’nin tepkisi: Bunu söyledikten sonra gelelim ikinci meseleye… İmamoğlu bir hata yapmış olabilir. Hesabını da partisine ve halka verir, vermelidir. Ancak AK Parti’nin sırf bu konu üzerinden İmamoğlu’na yüklenmesi de fevkalade yanlıştır. Devletin yönetim kademesi bu tür konularla uğraşmak yerine, belediyenin yetersiz kaldığı noktalarda nasıl devreye gireceğini düşünmelidir. “Orası senin, burası da benim sorumluluk alanım” deyip suçu birbirine atmayla olmaz. Bu hem merkezi, hem de yerel yönetimler için geçerli.

Sezen Aksu: Türkiye’nin görüp görebileceği ender büyüklükteki sanatçılardan biridir. Sözleri, besteleri, şarkıları onlarca yıldır bizimle, bundan sonra da öyle olacak. Bırakın sanatçılar, sanatını icra etsin. Hislerini, düşüncelerini, duyarlılıklarını, tepkilerini sanatlarıyla ifade etsin. Bunu yaparken de kendilerini tüm baskılardan uzak ve özgür hissetsin. İşte tam da buradan hareketle Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dün akşam katıldığı bir televizyon programında ‘dil koparmaktan’ kastının Sezen Aksu olmadığını açıklamasını bu anlamda çok kıymetli buluyorum.

Sedef Kabaş: Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik bir atasözünü referans göstererek yaptığı benzetme çok çirkin, ötekileştirici ve asla gazetecilik mesleğiyle bağdaşmayacak nitelikteydi. Hepsinden öte milletin iradesini temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamına saygısızlıktı. Ancak bunun bedeli gece yarısı evine yapılan baskınla gözaltına alınmak ve akabinde tutuklanarak cezaevine gönderilmek mi olmalıydı işte bundan tam emin değilim. Yeri yurdu adresi belli. Teröristlerin, katillerin, hırsızların, uyuşturucu kaçakçılarının adresleri gecenin bir körü basılabilir eyvallah ama bir gazeteciye bu muamele reva görülmemeli. Kaldı ki Sedef Kabaş sabah emniyete çağırıldığında pek ala gidip ifadesini verebilirdi. Bunları Sedef Kabaş’ı elbette savunmak için söylemiyorum ancak usulün de böyle olması gerektiğine inanıyorum. Bunun ülke imajımız açısından da son derece önemli olduğunu düşünüyorum.

Hepinize sağlıklı günler dilerim…

Yorum Yazın